Şemsiyemi Bulamıyorum
Şemsiyemi Bulamıyorum
Meğerse Güneşlikmiş
Bugün hep yağmurla özdeşleştirdiğimiz şemsiyenin adı aslında güneşlik anlamındaki Arapça bir sözcükten gelir. Ne kadar saçma demeyin hemen, çünkü bugün bizlerin yağmurdan korunmak için kullandığı şemsiye aslında –adından da anlaşılacağı gibi– daha başka bir işlevi olsun diye icat edilmiş. Şemsiye güneşten korunmak amacıyla ilk olarak Mezopotamya’da kullanılmış. Sonra Eski Mısır, Eski Yunan ve Roma kültürlerinde de aynı amaçla kullanılmış.
Kişisel kullanım dışında aslında bugün hâlâ güneşli havalarda dışarıda masaları olan kafelerde ya da yaz aylarında plajlarda kocaman şemsiyeler güneşten korunmak için kullanılıyor. Ne var ki yazı daha yeni geride bıraktık. Gelin biz şemsiyelerimizle bol yağmurlu sonbahar mevsiminin tadını çıkaralım.
Suya dayanıklı ilk şemsiyeyi Çinliler üretmiş; ancak deriden yapılan bu şemsiyelerin maliyeti o kadar yüksekmiş ki yalnızca soylular arasında yaygınlaşabilmiş. Şemsiye Avrupa’ya Çin’den İpek Yolu üzerinden ulaşmış. Başlangıçta İtalya, Fransa ve İngiltere’de yalnızca kadınların kullandığı, küçük ve pahalı bir aksesuar olarak görülen bu yararlı icadın esin kaynağının İpek Yolu’yla taşınan öyküler ve resimler olduğu düşünülüyor.

Görsel kaynağı: Wikipedia

Görsel kaynağı: Wikipedia
İngiltere’den Avrupa’ya
Şemsiyeyi erkeklerin de kullanımına sunan kişi ünlü İngiliz tüccar ve gezgin Jonas Hanway olmuş. Jonas Hanway sayesinde kısa sürede İngiliz centilmenlerinin vazgeçilmezi olan şemsiyenin iskeleti başlangıçta tahta ve balina kemiklerinden yapılıyormuş. Yine bir İngiliz, Samuel Fox, 1852’de ilk çelik şemsiye iskeletini yaparak ağırlık sorununu çözmüş. Şemsiye, İngiltere’den tüm Avrupa’ya yayılmış. O tarihlerden günümüze kadar da temel tasarımı neredeyse hiç değişmeden gelmiş.

Görsel kaynağı: Wikipedia
Aniden bastıran yağmurlarda imdadımıza yetişen, değişik model ve boylardaki şemsiyeler belki de en çok unutulan eşya olma rekoruna da sahiptir. Güneş açar ve artık gerek duyulmayan şemsiye, okulda, otobüste, serviste, trende, lokantada ya da bir arkadaşın evinde unutulur. Yine yağmurlu bir günde unutulduğu yerden bir başkasının yardımına koşar.

Şemsiyelerimiz elimizden tutup mis gibi toprak kokan yağmurlu sonbaharda çıktığımız o güzelim yürüyüşlerde bize eşlik ederler. Pıtır pıtır üzerlerine düşen yağmur damlalarının anlattığı birbirinden güzel öykülerin tadına doyum olmaz.

Söz şemsiyeden açılmışken sihirli şemsiyesiyle Londra semalarında süzülürken görebileceğimiz Mary Poppins’i anmadan geçmek olmaz! Bu gizemli dadıyla henüz tanışmadıysanız Mary Poppins çocuk klasikleri dizisinin kitaplarından okuyarak kendinizi birbirinden eğlenceli maceraların içinde bulabilirsiniz.