Tabletten Kitaba… Sonra Yeniden Tablete!
Eskiden daha cep telefonları ve tablet bilgisayarlar yokken yani, insanlar nereye yazıyordu? Peki, nereden okuyordu? Sanki öykünün en başına dönmüşüz gibi hissettiren ilginç bir serüveni okumaya var mısınız?
Taş, ağaç, kemik…
Yazıyı keşfeden insanlar, herhalde bu büyük keşfin heyecanıyla olsa gerek (!) çevrelerinde gördükleri birçok sert nesnenin üzerine yazmışlar: Taşlara, ağaçlara, kemiklere, hatta kaplumbağa kabuklarına… Şu ana kadar bulunan en eski yazıyı, Çin’in Jiahu bölgesi sakinleri kaplumbağa kabuklarına yazmış. Eski bir mezardan çıkarılan, tam 8600 yıllık yazılar bunlar! Bildiğimiz kadarıyla yazının serüveni böyle başlamış. Ama daha sağlam yazı araçlarının ortaya çıkması biraz zaman almış.
Tabletler

Papirüs


Balmumu tabletler


Parşömen

Görsel kaynağı: Wikipedia (Britta Lauer)
Kâğıt

Görsel kaynağı: Wikipedia

Görsel kaynağı: Wikipedia (vlasta2)
Matbaa

Görsel kaynağı: Wikipedia


Eskiden kitaplar bunun gibi ahşap baskı makinelerinde basılıyor, yazılar küçük metal harflerle tek tek diziliyordu.
Yeniden tabletler

Yazı olmasaydı, bugünkü teknolojilerin çoğu da olmazdı. Çünkü bilginin paylaşılması ve geleceğe aktarılması yazı sayesinde hızlanmıştır. Sözle anlatılan ve dilden dile yayılan bilginin yanında yazılı bilgi, hem daha güvenilirdir hem de bilginin çığ gibi birikmesini sağlamıştır. Yıllar içinde öğrenilenler, kazanılan deneyimler, yapılan hatalar kitaplara aktarılınca, sonraki kuşakların işi kolaylaşmıştır. Yeni fikirler ve buluşlar, öncekilerin üzerinde yükselmiştir. Örneğin Einstein, Newton’un formüllere döktüğü yerçekimi yasasını yeniden bulmak zorunda kalmamış … Okumuş Newton’ın kitabını, sonra da kendi kuramlarını geliştirmiş!