Bir Değil İki Ay’ımız Olsaydı
Acaba Ne Olurdu?


İkinci senaryomuz da şöyle olsun: Dünya’ya daha yakın, örneğin Ay’ın yarısı kadar uzak bir yörüngede bulunan ve yine Ay kadar büyük bir uydumuz olsaydı, acaba ne olurdu? İşte, o zaman işler epey farklı olurdu. Bu “yeni Ay” şimdikinden üç kat daha büyük görünür ve gökyüzünde kocaman bir tepsi gibi ışıldardı. Dolunaylı geceler epey aydınlık olur, gece avlanan hayvanların işi zorlaşır, yıldız gözlemi yapmak isteyenler şansına küserdi.
Ancak asıl sorun gelgitler olurdu! Bu ikinci senaryoda aylarımızın çekim etkisi, deniz ve okyanus sularının hatırı sayılır miktarda yer değiştirmesine neden olurdu. Örneğin, kıyı şeritleri gün içinde yüzlerce metre yer değiştirirdi. Bu durumda birçok kent, günün yarısında deniz sularının altında kalır, sular çekildiğinde de geniş bir bataklık manzarası ortaya çıkardı.

Görsel kaynağı: Wikipedia (Tim Bertelink)

Yörünge çapları birbirinden farklı olan uydularımızın evreleri de sık sık birbirinden farklı olurdu. Çünkü, içteki uydu dıştakine göre çevremizde daha hızlı dönerdi. Yakındaki ve büyük görünen uydunun evresi daha sık değişir, uzaktaki ve daha küçük görünen uydununsa şimdikine yakın bir periyodu olurdu. Bu ikili, gezegenimizin kendi ekseninde dönme hızını yavaşlatabilir; mevsimleri, iklimi ve okyanus akıntılarını değiştirebilirdi.
Ancak, iki uydunun arasındaki kütleçekimi dengesi hep aynı kalmazdı. Bir süre sonra bu ikilinin yörüngeleri değişebilir, birbirlerine giderek yaklaşabilirler ve hatta bir süre sonra çarpışabilirlerdi. İşte, o zaman bu çarpışmanın enkazı Dünya’ya yağabilir ve bu da gezegenimizde felakate yol açabilirdi.
Dünya’nın belki de bir uydusu daha vardı!
Biliyor musunuz? Bazı bilim insanlarının son araştırmalarına göre, bir zamanlar Dünya’nın bir değil iki uydusu olmuş olabilir. Dört buçuk milyar yıl kadar önce, Mars büyüklüğünde bir gezegenin, Dünya’mıza çarpmasıyla oluşan Ay’a birkaç milyon yıl boyunca küçük bir kardeş daha eşlik etmiş olabilir. Bu uydunun, Ay’dan otuz kat kadar daha küçük olduğu ve hemen hemen aynı yörüngede döndüğü tahmin ediliyor.
Eğer o zamanki Dünya’dan gökyüzüne bakabilseydik, tam da az önce hayal ettiğimiz gibi, ikinci ve şimdikinin üçte biri kadar küçük görünen bir başka uydumuzun Ay’ın peşi sıra gökyüzünde bir yay çizdiğini görecektik. Henüz gezegenimizde denizler ve okyanuslar oluşmadığı için gelgitlerle ilgili bir sorun da olmayacaktı tabii!
Bu manzara bir süre gökyüzünü süslese de uzun soluklu olamadı… Çünkü bu küçük uydu, Ay’a çarpıp uydumuzun bir parçası haline gelerek yok oldu. Bunun için bir göktaşı çarpması gibi bir anda gerçekleşen ve büyük bir krater oluşturan bir çarpışma değil, saatler süren, ağır çekimde bir çarpışma hayal etmelisiniz. İşte, bu çarpışmadan çevreye yayılan enkazın da büyük oranda Ay’ın öte yüzüne, hani şu bize dönük olmayan karanlık yüzüne döküldüğü düşünülüyor.

Görsel kaynağı: Wikipedia (Gregory H. Revera, NASA)
Zaten bilim insanlarının “ikinci bir uydu” tahmininde bulunmalarına neden olan da Ay’ın bizim gördüğümüz yüzüyle öbür yüzü arasındaki çarpıcı farklılık olmuş. Bize dönük yanında büyük kraterler ya da “denizler” bulunurken Ay’ın öte yüzünde geniş düzlükler yerine dağlık, engebeli bir yüzey yapısı var. Bilim insanları Ay’ın öbür yüzüne damgasını vuran bu dağların olsa olsa o ikinci uydumuzdan geriye kalanlar olduğunu düşünüyor.
Peki, ikiden çok uydumuz olsaydı ne olurdu?
